Yeni Mezun İnşaat Mühendisinin Defteri

Yeni Mezun İnşaat Mühendisinin Defteri

Merhabalar şeflerim;

Ben Emine KAHRIMAN. İnşaat Mühendisiyim.

Sizlere 2 senelik bir mühendisin gözünden biraz sektörü anlatacağım.(2021den  Biraz baştan alacağım tabi ki.

Üniversite sınavına hazırlandığım dönem rehber hocama bütün mühendislikleri yazarım ama inşaat yazmam deyip tercih listemin tamamını inşaat mühendisliği ile doldurdum. 18. Tercihim olan Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesinde 2018 yılında lisans eğitimime başladım.

Birinci sınıfta okulun yapı kulübüne üye olup etkinliklerde aktif bir şekilde rol aldım. İkinci sınıfta yapı kulübünün yöneticisi olarak göreve başladım hatta yeni bir topluluk kurdum. İki toplulukta aktif bir şekilde rol alıp geleneksel etkinliklerin yanı sıra farklı etkinliklerde düzenledik. Etkinliklerden biri için biŞantiye’ye mail üzerinden ulaşıp sponsor olmaları için rica ettim. Muhammet Ali ATA mailime dönüp numarasını paylaştı ve aramızdaki bu tanışma şimdilerde abi-kardeş ilişkisine dönüştü. Ekiple Tea&Talk etkinliği yaptık, yaptığımız günün akşamı pandeminin 3 haftalık tatili ilan edildi. Beraber kolonya almaya gidip ayrıldık. Okul online bir şekilde devam ederken biz üniversite temsilcilikleri adı altında biŞantiye de webinaarlar düzenledik. Her yayında gönüllü stajın öneminden bahsettik. Şimdilerde her platformda kendi fikirleri gibi pazarlanıp takipçi kasılan bu fikrin temeli öğrencilere YapıSor döneminden beri biŞantiye ekibi tarafından aşılanmaktadır.

Lafımı soktuktan sonra kendimce olan kısımlara dönebilirim. :d

Bu kadar gönüllü staj denmişken bende pandemideki eğitimin verimsizliğinden dolayı gönüllü staj yapmaya babamın bir arkadaşının yanında proje ofisinde başladım. İlk 3,5 ayım verimli geçmişti fakat daha sonra ofiste bulunan yetkiliye çizim konusunda da bir şeyler öğrenmek istediğimi belirtince bana “babanın bir telefonuyla buraya geldin, sana öğretip kendimi işimden edemem” demişti. 2 hafta inatlaşıp kararlı olduğunu görünce kendimce lafımı sokup ayrılmıştım. Sektörde rekabet olduğunu ilk o zaman farkettim. Ve bu bakış açısı beni çok üzmüştü. Alışkın olduğum bir davranış şekli değildi. Çünkü sınıf arkadaşlarıma, üst dönemlerime veya fakültede ortak derslerimizin bulunduğu farklı disiplinlerden birilerine benim yardımcı olacağım bir şey olduğunda paylaşmaktan keyif alıyordum. Daha sonra dönem bittiği gibi bana bir şey öğretmesinden rahatsızlık duymayacak, etkinliklerde tanıştığımız bir genel müdürün şantiyelerinden birinde staja başladım. Bu şantiye de biŞantiye’de 1 senedir tanışık olduğum ama yüz yüze tanışma fırsatına stajda eriştiğim Necmettin EROL ile beraberdim.

Stajın 2. gününde ustanın biri ile atıştım. İmalat için yaptığı hazırlık yanlıştı ve ben bunu farkettim düzeltmesi gerektiğini söyleyince biraz alaycı bir tepki aldım. Ustaya göre ben yaşımdan ve cinsiyetimden ötürü ondan daha iyi bilemem. Alaycı tavrı devam edince kendi kısım mühendisimde sahada olmadığı için mecburen şantiye şefini görüp kendi ustamı şikâyet etmiştim. O da benim ustaya ettiğim iş tarifini aynen tarif edip düzelttirmişti. Daha sonra usta ile helalleştik. Bana kadınlara ve stajyerlere önyargılı olduğunu bu zamana kadar hiçbir stajyerin dediğini yapmadığını söyledi. Doğru bildiğiniz şeyler daha sektöre girmemenize rağmen belli bir seviyede olabilir. Az biliyordum ama bildiğim her şeyden emindim. Bu yüzden inat etmek bazen işe yarayabilir. Kendi firmamı usulsüzlük yapıp şikâyet ettiğim için firma sahibi bana kızar sanmıştım. Ama kulağına gittiği zaman olay şantiye şefinin “işini yaptı, yanlış bir şey yapmadı” tarzında beni savunur cümleleri belki de tepkiyi yumuşattı bilmiyorum. İlk başta başka bir şantiyeye geçişim teklifinde bulundu. Bende benim için bulunduğum şantiyede bir problem olmadığını söyledim. Hatta yaşadığımız birkaç problemden daha bahsettim. Staj yerine gitmek için 4 aktarma yapıyordum ve gittiğim yola değecek bir staj dönemi geçirmek istediğimi söyledim. Sağolsun problemlerimi ve haklı isyanlarımı görmemezlikten gelmedi bana/bize daha fazla şey öğretebilmek için imalatları teknik olarakta açıklamak sebebiyle bir grup kurup uzaktan her konuda yardımcı oldu. Bilgisini hiç tereddüt etmeden bizimle paylaştı. Stajyer olarak ataşman, süperpoze, raporlama vb. her şeyi yapıyorduk. Sahadaki imalat takipleri de bizim kontrolümüzdeydi. Bu şantiyedeki iş takibim sebebiyle ana firmadan iş teklifi alıp staj+gönüllü stajım bittikten sonra okullar açıldığı için ayrıldım. Bu şantiyedeki en büyük şansım, stajyer arkadaşlarım Necmettin, Selim ve Ömer’in benim gibi işini takip etmekten zevk alması ve takım gibi çalışabilmemizdi. Diğeri ise firma sahibimizin kendi stajyerlerine geçici gözüyle bakmayıp benimseyip değer vermesidir. İsminin anılmasından rahatsız olup olmayacağını bilmediğim için adını geçirmek istemedim.

2. sınıf olarak gittiğim tatilin bitişinde döndüğüm zaman 4. Sınıf olmuştum. İlk dönemde 4 dersim vardı dersimi verdikten sonra danışman hocamın izin vermemesi sebebiyle okulu 3.5 senede bitiremeyip okula gelmek zorunda kalmıştım. 2. Dönemde bir ders için okula gitmek zorundaydım ve gerçekten verilebilecek bir ders değildi. Çünkü hocamız ile derslerin birinde atışmıştım. Bundan dolayı biraz bana takmış olabilirdi. Hatta arayıp bir gün anneme okulu bırakmak istediğimi bile söylemiştim o kadar bunalmıştım. Zaman geçirebilmek için kalan stajımı dönem boş olduğu için yapmak istedim ve 15 gün staj yapmak için okul çevresindeki bir şantiye ile anlaştım. Bu şantiyede ki en büyük şansım ise şantiye şefimiz (şimdilerde her gün konuştuğum abim) İnşaat Yüksek Mühendisi Tolga Enes EMRE’nin kendisiydi. İlk görüşmemizde 2 tane şartı vardı:

1-Karın tokluğuna bile çalışmayacaksın.

2-Bir soruyu bana 3 kere sorma.

Anlaştık.

Stajımın resmi tarihi başlamadan şantiyeye gelmemin sorun olmayacağını teyit ettim ve sorun teşkil etmeyince daha başlamadan gitmeye başladım. 15 gün şantiyeye anca alışabilirdim ama ne öğrenebilirsem öğreneyim istiyordum. Ben birinci şartını şaka sanıyordum ama değilmiş. Dağın başındaki şantiyeye firma yemek bile göndermiyordu. Gerçekten bir şeyleri öğrenmek istediğim için hiç sorun olmadı.

İkinci şartının ise gerçekten benim adıma faydalı bir şey olduğunu farkettim. İnternet -nasıl kullandığımıza bağlı olarak değişerek- bilgiye ulaşmanın en kolay yolu. “Doğru arama” yapabiliyorsan. Daha fazla şantiye ile alakalı teknik terim öğrenebilmem için bana böyle bir şart sunmuştu.

Sahada bulunduğum sürede kontrolüne çıktığım imalatlarda ve yaptırdığım işlerde şefimin isteği üzerine kimseye stajyer olduğumu söylememiştim. Mühendisim diyordum soran herkese. Gel zaman git zaman ustalarla imalatlar yüzünden tartışmaya başladım. Benim ustalarımı azarlamaya kalkan ustalardan tutun küsen pompacıya kadar birçok kişi ile tartışmam oldu. Bir imalatın kontrolü için sahaya çıkıp işi tarif ettim ama başında duramadan farklı bir imalata daha bakıp döndüm. Döndüğümde düzeltilemeyecek hatalı bir imalat vardı. Bana adreslendiği için sinirlenmiştim. Ustayla tartışmaya başladık. Biraz yaşımdan kaynaklı üstten konuşunca bende sinirlendim. Benim yaşım kadar bu işi yaptığını söyleyen ustaya gördüğüm imalat karşısında biraz ağzımı bozmuş olabilirim. O sırada şantiye şefim geldi. “Emine hanım böyle böyle” dedi diyerekten beni şikayet ettiler. Benden dinlemeden -ki ben olsam dinlemesem bile bu davranışının yanlış olduğunu söylerdim- o öyle yapmadı. Açık açık ne dediğimi sorup “bende senin yaptığın işe ………” dedi ve beraber ayrıldık. Beni yalnız bir yere çekip uyardı. Yanlış olduğunu söyledi. Düzgün iş istiyorsan işinin başında durman gerekiyor kaldı ki haklıydı. Hayat işte bu olaydan sonra küsen pompacının yüzüne ana avrat sövdü. Küfründe bir yerde adı günah insanlar bu konuda ilham verici olabiliyor tabi ki.

Kendisinden şantiyedeki imalatlar dışında öğrendiğim en güzel şey ondan aldığım iş ahlakıdır. Ustalara karşı bir mühendisin koruması gereken ilk davranış saygıdır. Kendinize olan saygıyı bozmamanız lazım ya da buna zemin hazırlamamanız gerektiğine inanıyorum. Tolga şefimde bu saygıyı kendi tarafından hiç sarsmak istemedi. Doğrumla ve yanlışımla her zaman beni destekledi, arkamda durdu. Ne saygımı azalttı ne de otoritemi sarstı. İnsan bir kere bu şekilde karşılanınca bir şantiyede gittiği her yerde önemli olanın bu olduğunu anlıyor. Bir gün yine küfür konusunda Tolga şefime karşı çok ilham verici olmuştum. Ama sabredip arabaya geçene kadar beklemişti. Olurda biri duyar diye. Kendisinden sadece sektörel anlamda değil, iş ahlakını da öğrendim. Benimsedim. Hakkını umarım ödeyebilirim.

Projeyi bitirdikten sonra ayrıldım. 09/2022 de mezun olup İstanbul’a döndüm. Bir süre dinlendikten sonra 03/2023te Teknik Ofis Mühendisi olarak işe girmiştim. İlk iş günümde tüm ekip taşeron yetkilileri dahil kahvaltı yapılan bir güne denk gelmiştim.

Satınalma, ihale süreçleri, iş programı, teknik şartname hazırlama, raporlama, metraj ve hakediş, depo giriş-çıkışları (daha çok depo sorumlusunu takip) vs. daha birçok evrağın düzenlenmesi teknik ofis tarafından yapılıyordu.

Firmamızın kullandığı bir yazılım sistemi vardı, kendi aramızdaki iletişimlerde dahil olmak üzere tüm firmalarla yaptığımız her görüşme bu ekranlardan yapılıyordu. Harici olarak sahada tespit edilen her sorun problem buraya yazılır ilgili kişisine gerekirse görev ataması yapardık. En ufak önemsiz görülecek imalatlar bile tarafımızca teslim formlarıyla teslim alınır satınalmaya iletilir ve ödemesi ile alakalı kısmı hallederlerdi. Bol bol tutanak tutar her şeyi belgelerdik. Sistem ve iş takibi anlamında daha üstünü ne gördüm ne duydum bu konuda kendi çevremden bile bu kadar sistemli bir yer hiç duymadım. Her şantiyenin kuralı farklı tabi ki. Asıl iş yöneticinin ne kültürde iş yaptığıydı bence.

Yönetici olarak çok zor bir yöneticimiz vardı. Kimsenin dikkat etmeyeceği çok fazla detaya takılıyordu. Ve götürdüğüm çok nadir evraklar tarafından onaylanıyordu. İş programını yaparken özellikle çok fazla üstüme geliyordu amacı beni strese sokarak geliştirmekti. Sonuç ne oldu MsProject’te iş programı şu an sıfırdan oluşturup her türlü veriyi çıkarabilecek seviyeye geldim. Sancılı bir süreç oldu benim için ama başardığımı düşünüyorum. Bir gün sadece iş programından dolayı çok sinirlenip sinirden bir ağlayıp bir kahkaha patlatıp Muhammet Ali ATA’yı aradım. Kendisi beni telkin edip sakinleştirmek yerine sinir krizimde benimle dalga geçerek benimle aşırı eğlenmişti. Şu an bile sorsanız o günü kahkahalarla anlatır ahahahhahahahah. Teknik ofiste 4 ay çalıştıktan sonra sahaya yöneticimin isteği saha ekibine katıldım.

Zaman zaman yöneticimle çok zıtlaştık, bazen çok arada kaldık. Çoğul konuşuyorum çünkü bu süreçte beraber sıkılıp strese girdiğim “kapı boşlukları için kırım yapmamız gerekiyor Sümeyye” ile birlikte yol arkadaşıydık. Kullandığımız başka meşhur tabir “filler tepişir, çimenler ezilir” di. Maalesef ben sektör farketmeksizin her yerde bu durumun aynı olduğunu düşünüyorum. Bazen iki farklı yöneticiniz olduğunda ve sizden istekleri beklentileri farklı olduğunda size adreslenen bir işi yapıp yapmamak arasında kalabiliyorsunuz. Hangisinin dediğini yaparsanız diğer taraftan azar işittiğiniz zamanlar olabiliyor. Ama bu ben onun dediğini yapmanı istemiyorum savaşı değildi. O sırada bir tarafın sahada kontrol veya takip etmemizi istediği önemli imalatlar veya detaylar oluyordu. Diğer tarafta da sahanın tek dosya halinde detaylı bir raporu isteniyordu (bu sadece örnek, genelde ofiste bulunmamız gereken işlerdi.)  Her iki tarafta haklıydı kendince. (Hatta imalatta geri dönüş olmaması için sahada tam zamanlı bulunmam gerekiyordu. Hata bize işçilik + malzeme olarak dönüyordu.) Ama bizim kendimizi ikiye bölüp istenilenlerden birini seçmemiz gerekiyordu mevcuttaki saat dilimleri içerisinde halledebilmemiz için. Hal böyle olunca orta yolu bazen bulamayabiliyorsunuz. Biz bu durumun içinden çıkmakta çok zorlanmıştık ve en son bize söylenilenleri kimseye hayır demeden yapmakta çözüm bulmuştuk. Çalışma arkadaşımızla kendimizi programlayıp görev dağılımı yapıp işleri ayırıyorduk.

Sahaya çıktığım dönemde seramik imalatı, alçı imalatı, dekoratif çıta imalatı, saten alçı ve boya imalatı, cephe işleri, sıhhi tesisat, elektrik imalatı, akıllı ev sistemi otomasyonu, panjur imalatı, ahşap paket işleri, mutfak dolaplarının montaj süreçleri, mutfak alın camları montajı, banyo mobilyalarının ve aksesuarlarının montajı, duşakabin montajı, banyo mermerlerinin montajı, vitrifiye grubu ve muslukların montajı, beyaz eşya montajı, teras izolasyonu, yağmur iniş borularının montajı, parke imalatı, tesviye şapı imalatı, doğrama montajı, balkon ve merdiven korkuluğu montajı, ahşap merdiven basamağı montajı vb. ince iş kaleminde görülebilecek çoğu imalatın uygulama aşamasında bulundum. Görev aldım. Her imalatın kendine has problemleri vardı. Bunların çözüm bulma ve uygulatma süreçlerinde de bulundum. Bir yandan mesleğimizin sahada en çok sorun çözme olduğunu iliklerime kadar hissettim ve bunu yaşayarak tecrübe edinerek öğrendim. Bu yazdığım yazıda belli imalatlar hakkında konuşacağım. Her birini anlatsam çok uzar diye düşünüyorum.

İlk olarak sahaya çıktığım süreçlerde ustalarla olan samimiyetimi belli bir düzeyde koruyordum. Hem gülüp eğleniyordum hem de ters bir durum olduğunda samimiyetimize güvenip “görmezden gel” söylemleri aramızda yaşanmıyordu. Çabucak yükselebiliyordum. İşimi hep bir şekilde hallettirdim. Bazen gizli silahımız olan “sarı kula partileri” yaptık. O toplanmalarda hep program yaptık iş konuştuk. İş bir şekilde ilerledi. Alçı ekibi ile sorunlar yaşadık. Alçı teslimatını onaylamadığım dairede bir anda satene başladılar. O sırada Sümeyye şefim ile kapısındayız dairenin. Saten alçıya ustaların kimseye haber vermeden geçtiğini farkettik. Ben kıyameti kopardım tabi ki. Alçısını teslim almadığım yerin neden satenini teslim alayım. Bu daireyi yapsınlar durdururuz tartışmayalım dedi taşeronun mühendisi. Aslında olması gereken buydu ustanın yapacak bir şeyi yoktu belki de. Kendince haklıydı. Ama ben ekipten sadece işçilik aldığım için kullandıkları malzemenin boşa gitmesini istemedim, hesap dışı sarfiyat olarak gördüm ve tüm derdim buydu. Zaten teslim almayacağım malzeme çöp olmasındı. Sonucunda dairenin tüm girişlerini kapatıp ustaları daireden çıkardım. Patronlarının gelmesini bekledik. Alçı imalatı öğlene kadar durmuştu. Bu ekiple daha sonradan boya imalatında tartıştık. Biraz hararetli bir tartışmaydı. Esasında iki tarafında amacı iyi iş çıkması olması gerekirken bunu sadece biz istiyorduk. Kendi mühendisleri de dahil kimseyi dinlemiyorlardı. Sateni için kavga ettiğimiz dairenin içinde bu sefer boya için tartışmaya başladık. Görülebilecek en saçma kavgalardan biriydi. Ekip boya yapamıyordu üstüne bir de yapabildiklerini düşünüp o işçiliği bize iyi diye teslim etmeye çalışıyorlardı. Tartışmanın sabahı 07.30da (ki genelde sahaya ustalardan önce çıkardım ama bu kadar erken değil. 07.55 idealdi.) ben daireye girip boyadaki sorunları hızlı bir şekilde gösterebilmek için not aldım. Eksik kalmasın “bana göstermediğiniz için yapmadım” denmesin diye hepsine baktım. Kendimce boşuna uğraşmışım diyebiliyorum çünkü hiçbir anlamı yoktu. Ve “hallederiz şefim, hallederiz” deyip duruyorlardı. Öğlen saatlerinde teslime çağrıldım fakat seramik tesliminde olduğum için gidemedim telefonda kendi şeflerinde sabah gösterdiğim yerlerden bahsettim halledilmiş mi diye “hayır” deyince zaten teslimde olmasam da gitmezdim. 2 saat sonra tekrar çağırdılar bitti dedikleri için gittim. Ekip rötuş yapmıyordu. Sadece son kat boya atıyorlardı. Sabah 07.30ta daireyi nasıl gördüysem aynıydı. İş düzgün gitsin diye uykumdan bile feragat edip o saatte daha kimse işe bile varmamışken ben sahada daire geziyordum ve boşunaymış. Ekip teslim formunu mühendisleri orada olmasına rağmen bana uzatıp “tesmil al bu boyayı” dedi. (Uzun bir süre teslim diyemedim. Her gelen Van’lı usta teslime tesmil diyordu ahahahahhaha) “Önce senin mühendisin teslim alacak sonra o bana teslim edecek” dedim. Aralarında sadece bir tanesi huzursuzluk çıkarıyordu. Birkaç tanesi akraba oldukları için sürü psikolojisiyle tartışmaya katıldı. Kendi kardeşine benimle tartışıldığı için tartışmada küfür eden ustam bile vardı o kadar haksızlardı. Olay biraz uzadı tabi sabah daireyi gezdiğim usta üzerime yürüdü merdivenden inerken omzumdan itikledi. Tatsızlık çıkmasın diye çıktım daireden ama kapıda arkamdan seslerinin daha da yükseldiğini ve biraz yalan yanlış konuştuklarını duyunca geri içeri girdim bu sefer kıyameti kopardım. Aynen nasıl bir üslupla ve ne tonda konuşuyorlarsa o şekilde karşılık verdim.  İçten içe merdivende yaşanan olaydan dolayı korkuyordum ama benim kayırdığım usta veya imalat yoktu hiçbir zaman. Teslim almama sebebimi şahsileştirmişlerdi. O şekilde konuşup bağırıyorlardı. Olay büyüdü biri duvarı yumruklamaya başladı. Ama öyle stratejik bir yerdi ki alçıpan duvar, elektrik hattı geçiyor, arkası seramik ve hemen arkasında banyo mobilyası var. Hepsi mahvoldu. Seramikler düştü. Elektrik hattı kaydı. Alçıpanda 2-3 tane delik var. Mobilyanın sehim için arada kayıt görevi gören parça üzerine seramik düştüğü için kırıldı. Tartışma yaşanan dairenin içinden çıktık. Kapıda temas etmeye devam edince ben gerçekten sinirlendim artık Şükrü Ustam beni iki eliyle tutamıyordu. Artık korkum falan yok öfkemi kontrol edemiyordum sadece. Gösterilen bu saygısız tavır canımı sıkıyordu. Ekibe toplanıp gideceklerini söyledim. Ertesi gün sahaya çıkarlarsa firma altındaki hiçbir ekibin sahaya çıkamayacağını söyledim. O sırada resmini çektiğim zaman bile rahatsız olduğu için ismini vermekte tereddüt etsem de İç Mimar’ımız Vedat YURTTAŞ (emeği üzerimde çoktur.) geldi ve olanlara son anda da olsa şahit oldu. Kendisi de ekibin gideceğini yüzlerine söyledi ve bizi bekleyen toplantıya girdik. Firma sahibimize olayı anlattıktan sonra tereddüt bile etmeden ekibin gönderilmesi gerektiğini onayladı ve patronlarıyla görüşüp gönderdik.

Hiç unutmam bu cümleyi bir sonraki uzman ekip toplantımızda firmanın patronuna övgü cümlesi miydi, yerme cümlesi miydi anlamadığım bir cümleyi kurdu proje müdürüm “Bu adamlar işin içinden çıkamayacaklarını, boya imalatını yapamadıklarını mesleğinin ilk senesindeki Emine onları kontrol ederken mi farkına vardılar?” demişti. Ama doğruydu. Yaşım kadar bu işi yaptığını söyleyip boyayı yapamayan adamlar yaptıkları boyayı bana beğendirememişlerdi. Asla bir küçümseme yok. Ben işini hakkıyla yapıp alnının teriyle para kazanan herkese saygı duyarım. Ustalara da saygım sonsuzdur. Sonuçta sahada çıkan imalatı ekip işi olarak görüyorum. Ekip gitti yerine düzgün bir ekibin gelmesi biraz zaman aldı ama bir şekilde ilerledi. Çalışanlarına kıymet veren firmalarda çalışabilmek büyük bir ayrıcalık bence bu olayda eğer ustaların gitmesi gerektiği kararı çıkmasaydı o gün son iş günüm olacaktı ertesi günü gelmeyecektim. Ustaların gitmesi bizi programda baya geriye atmıştı ama bunu göze alıp haftalarca usta aradık. Ben gitseydim muhtemelen yerime saniyesinde biri bulunurdu. Bu yüzden mesleğimde o kadar iyi olmayı amaçlıyorum ki bu tarz durumlarda vazgeçilen olmak istemem.

Bir ustamız daha vardı Mikrop Abidin (kesinlikle hakaret değildir kurtlar vadisinden alıntıdır.). Son iş günüme kadar sınavım gibiydi. Sabrımı o kadar çok zorlamıştı ki biŞantiye ekibinden Furkan AVCI ile aynı bölgede çalıştığımız için kendisine mesaj atıyordum her gün başka usta var mı diye. (attığım epik bir mesaj ektedir.)

Ustamız tesviye şapı imalatı için gelmişti. Parke imalatında sorunlu yerlere yapılacak imalat istediğimiz gibi çıkmıyordu ama sorun %100 ustadan kaynaklıydı. Bozuk zemini düzeltmesi için çağırdığımız ustaya burası neden olmadı dediğimde bana “ZEMİNİNİZ BOZUKTUR.” dedi. Bende zaten düzeltme niyetiyle yaptırdığım imalatı da düzelteceğim için gergin olduğumdan dolayı “Zemin bozuk olduğu için geldin zaten bizimle dalga mı geçiyorsun?” deyince Vedat Bey’e “Emine Hanım konuşunca yüzüme yumruk atacak sanıyorum çok sinirli” demişti. Velhasıl bazen böyle olmak lazım. Ustaya bu şekilde olmamın sebepleri vardı tabi ki. Benim kendimden bile sakındığım kendisiyle çok farklı bir bağım olan sadece Kürtçe konuşan bir dünyalar iyisi Cesim Ustam vardı. Ekipte ki tek Kürt olduğum için ustayla ben ilgileniyordum. En azından o konuştuğunda onu anlıyordum. Bir gün Abidin usta benim ustamın üzerine yürümüş bağırmış çağırmış sebebi de çektiği kablonun üstünden el arabasıyla bir kere geçmiş bana söyledikleri zaman bende şalterler attı tabi. Gittim önce ustamın yanına dedim sana bağırdığı zaman burada kim vardı. Teker teker dedi işte “Osman he bu, İsmail he bu, İlhan he bu” bende hepsini tekrar çağırdım. Sonra Abidin ustayı çağırdım. Bunların hepsinin yanında bağırdığı ustama onların yanında bende bağırdım. “Buraya işini yapmaya geldin bir daha benim ekibimden birine seslensen bile seni bu şantiyeden gönderirim” deyip 2-3 ilave cümle ile ustamı koruduğumu, kafasına göre kimseye bağıramayacağını gösterip işine gönderdim. Bu tarz davranışlarımdan dolayı bu usta benden korkuyordu. İşini teslim almadığım için bu da bana “sen iş bilmiyorsun vs vs” diyip arada beni yükseltse de işinin tamir kısmında ona nasıl yapacağını tarif ettiğimde “Vallahi sen bu işi biliyorsun” deyip tarif ettiğim işi yapıyordu. Sonra tabi yerine başka bir ekibi getirip kafamızı rahatlatmıştık.

Tekirdağ’da bulunduğum şantiyemde de burada da hiçbir şekilde ustalarıma benden başka kimsenin kızamayacağını göstermiştim ve onları korumuştum. Size bağlı olan ekipleri taşeronsanız bile kimsenin ezmemesine özen göstermeniz çok önemli. Onlara ekip gibi hissettirir ve ne olursa olsun arkasında birilerinin olduğunu bilir. Çalışma ortamınızda olması gereken bir davranış şeklidir. Kim olursa olsun.

Bu şantiyemde çok fazla şey öğrendiğimi düşünüyorum. Gerek imalat gerekse iş ahlakı anlamında. Sahaya çıktığım dönemlerde her şantiyede belli başlı sorunlar olur bazen işin içinden nasıl çıkacağınızı bilemezsiniz ama bir şekilde zamanla çıkıp yolunuzu bulursunuz. Biz hallettik çıkan veya çıkması muhtemel her sorunla ilgilendik. Sonuç ne oldu benim psikolojim artık kaldırmadı. Her şeyi sorguladığımı farkettim. Yaptığım işi, mesleğimi sevip sevmediğimi, sektörün yeni mezunlara olan tavrını, maaş skalalarını, hayallerimi vs. kafa olarakta fiziken de yorgundum. O kadar hassas teslimlere alışmıştık ki gözümüz artık 1 mm yamukluğu bile seçiyordu. Sahada ki misyonumu tamamlamıştım, teslime çok bir şey kalmamıştı. Bu sebeple ihbarımı verip elimdeki işleri yavaş yavaş devrettim. Son günümde ise ilk gün ki gibi tüm ekiple kahvaltıya oturup günü bitirmiştim. Şu an yöneticimin beni gönderirken “şehzadeler başka illere gönderilip orayı yönetir” söyleminden sonra sancak beyliği görevimi yerine getirmek üzere kentsel dönüşüm projesinde kaba taşeronu olarak işe başladım. Hala aynı pozisyonda çalışıyorum.

Bu yolda ilerlerken edindiğim çok güzel arkadaşlıklarım var.

İlk iş tecrübemde sektörde neyin önemli olduğunu yaşayarak öğrenmemi sağlayan ve öğretmekten zevk alan abim gündüz ofis bekçisi Tolga Enes EMRE’YE, her gün beraber zevkle üst değiştirip işlerin ucundan* tuttuğumuz iş yetişsin diye temizlik yaptığımız Sümeyye TOPÇU’ya, her zaman arkamızda duran ve senin bir kumaşın var hikayesinin yazarı Vedat YURTTAŞ’a, mükemmel bir hafızaya sahip olan ve yemek firması ile ilgili başlayan her cümlede sinir krizi geçiren iş bitirici Seda Nur ÇAKIR’A, akan rimeline rağmen odama gelip gülen ağladın mı sen diye sorduğumda hayır diyen rimelinin aktığını görünce çömelip tekrar ağlayan taşeron kız Nazlıcan YILDIZ’a, sonrişime/müşto/odoş kelimeleri ile yeni bir dil ortaya çıkaran çikolata Büşra KARADENİZ’e, son iş gününde sahaya geçme sürecimin başladığı ve aynı sahada çalışamadığımız için üzüldüğümüz laz fıkrasından çıkmış gibi görünmesine rağmen Tokat’lı olan Resul ATEŞ’e, gülmesi ile tüm şantiyeyi güldüren ve radikal fikirleriyle aşırı darlandığımda sıkılmadan beni dinleyip akıl veren abim yüksek mühendis Onur Oğuz ÖZTÜRK’e, banane olum lafı ile meşhur dizayn ofisin gülen yüzü sakarlığı ile yakmadığı yer kalmayan Bahadır Emre AKDULUM’A, bal arısı stajyer (k)Ali Can DULUN’a, her durumda neşesini koruyan, gülen ve güldüren neşe kaynağı Faruk AKDEMİR’e, sizinle tartışırsa burnunuzu saklamanız gereken yürüyen agresif Ertuğrul ŞEN’e, kaynakçı olarak başlayıp mobilya montajı yapan ve 8 istifası ile meşhur isveç çakısı Şükrü MUSLU’ya ve yaşı gereği bize abilik yapan taklit şov Ethem AKDEMİR’e, elleri ile bize çiğköfte yoğuran istfa Melih ASLAN’a, sözleşmemde yok yapamam lafı ile meşhur Betül TUNÇKILIÇ’a her şey için çok teşekkür ederim. Sizler belki de bir daha karşıma çıkamayacak güzellikte insanlarsınız. Bazı şeyleri daha katlanabilir kılıyordunuz.

Ayrı bir teşekkürü de biŞantiye’de tanıştığım ve tanıştığım günden beri yardımlaşmanın ve paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendiğim Muhammet Ali ATA’ya, Furkan AVCI’YA, Cansu AKSOY BOZYİĞİT’e, Hasret AKSOY’a, Hatice YUVALI’ya, Necmettin EROL’a, Büşra OĞUZ’a, Sena Nur ÖZ’e, Hamza Can KARAKAŞ’a, Batuhan Taha TAN’a ve bu vesileyle tanıştığım herkese teşekkür ederim.

Hiçbir yol kolay değil arkadaşlar meslekte önünüze zorluklar çıkmış olabilir. Baskıya maruz kalmış olabilirsiniz. Ama kalıp savaşmanız gerekiyor. Çünkü her yer böyle. Yaptığımız işi ekip olarak görmeliyiz ve kendi ekibimizi her zaman korumalıyız.

Bana meslekte 5 sene sonra kendini nerede görüyorsun sorusunu sormuşlardı.  “Bir title yok kafamda, herkes karakterimle alakalı her şeyi söylesin egolu desin, kötü biri desin ama işini kötü yapıyor, kötü bir mühendis demesin” demiştim. Bu sorunun cevabı benim için hala aynı. Hedefim her zaman işimi olması gerektiği gibi sorumluluklarını bilerek yapmak.

İş olması gerektiği gibi gitmiyorsa asla susmamak, herkesin başının etini yemek ve kimseye acımadan usulen ne yapılması gerekiyorsa yapmak, sizlerin en büyük sorumluluğudur.

SAYGILARIMLA

EKLER:

 

HER NE KADAR USTAYI DÖVÜYORMUŞUM GİBİ ÇIKSADA İMALATI NEDEN TESLİM ALMADIĞIMI AÇIKLADIĞIM BİR AN

Furkan şefime gönderdiğim mesaj 😀

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2019-2024 biŞantiye | Tüm hakları saklıdır.