Türkiye’nin Kalbi ‘’Anıtkabir’’
Mustafa Kemal Atatürk ölünce, O’na ululuğuna yakışır bir anıtmezar yaptırılması düşüncesi, bütün ulusumuzun ortak bir isteği olarak ortaya çıktı. Atatürk, ölmeden önce, kendisi için bir mezar yaptırmamıştır. Halbuki, bu gelenek bizde çok yaygındı. Atatürk isteseydi, kendisi için büyük, gösterişli bir anıtmezar yaptırabilirdi. Bunun için yeterli geliri vardı. Fakat o, ölmeden önce bütün malını, mülkünü, parasını ulusuna bağışladı. Türk ulusu dünyanın en vefalı ulusu idi. O, büyük kurtarıcısını unutmayacaktı.
Anıtkabir’in Yerinin Belirlenmesi
Ata, kendisine mezar yaptırmadığı gibi, gömüleceği yer için de vasiyette bulunmamıştı. Bunun üzerine Anıtkabir’in nereye yapılacağı hakkında pek çok tespit vardı. Anıtkabir’in kurulacağı yerin kesin olarak tespiti için Büyük Millet Meclisi’nde 17 kişilik bir üst komisyon kuruldu. Başbakanlıktaki komisyona, bu konuda gelen teklifler, dosyalar hâlinde düzenlenmiş, Büyük Millet Meclisi’ne gönderilmişti. Komisyon üyeleri, dosyaları incelemişlerdi. Anıtkabir’in ya Çankaya’da ya da Etnografya Müzesi’nin bulunduğu yerde kurulmasına karar verilmek üzereydi. Toplantıda Komisyon Başkanı “Teklif edilen yerleri incelediniz. Üye arkadaşlar başka yerler de arayabilirler” dedi. Anıtkabir Komisyonu üyelerinden Mithat Aydın, ileri sürülen yerlerin hiçbirini uygun bulmuyordu. Ertesi gün Ankara’nın birçok yerlerini bu amaçla gezdi, inceledi.
Rasattepe’nin Bulunuşu
Aydın Milletvekili olan Yüksek Mühendis Mithat Aydın, otomobili ile çıkamadığı yerlere yayan tırmanıyordu. Etlik’i, Keçiören’i, Cebeci’yi Altındağ’ı gezdi. En son, o zamanlar üzerinde birkaç küçük yapı bulunan Rasattepe’ye çıktı. Bu tepe, şehrin ortasındaydı. Çevresi boştu. Burada yapılacak Anıtkabir, çok uzaklardan görülebilirdi. Mithat Aydın, Komisyonun son toplantısında, Anıtkabir yeri olarak Rasattepe’yi ileri sürdü. Tepenin özelliklerini anlattı. Fakat daha önce Çankaya üzerinde düşünce birliğine varmış olan üyeler, kararlarından dönmüyorlardı. Aynı gün yapılan ikinci toplantıda, birçok üyeler söz aldılar. En son Süreyya Özgeevren söz aldı. Rasattepe’nin Anıtkabir için çok elverişli özelliklerini anlattı ve sözlerini şöyle bağladı:
“Rasattepe’nin bunlardan başka bir özelliği daha vardır ki, hayali genişçe olan her kişiyi derin bir şekilde ilgilendirir sanırım. Rasattepe, bugünkü ve yarınki Ankara’nın genel görünüşüne göre, bir ucu Dikmen’de, öteki ucu Etlik’te olan bir hilal (yarımay)’in tam ortasında, bir yıldız gibidir. Ankara, hilalin gövdesidir. Anıtkabir’in burada yapılması kabul edilirse, şöyle bir durum ortaya çıkacaktır: Türkiye’nin başkenti olan Ankara şehri, kollarını açmış Atatürk’ü kucaklamış olacaktır. Atatürk’ü böylece bayrağımızdaki yarımayın (hilal) yıldızının ortasına yatırmış olacağız. Atatürk, bayrağımızla sembolik olarak birleşmiş olacaktır! Ben bu açıklamayı, birçok aydın kişilere ve bu arada Hüseyin Cahit Yalçın’a da yaptım. Bu büyük fikir adamı “Atatürk’ün yatacağı yerin böyle açıklanmasında, gelecek nesilleri teşvik etmek bakımından büyük faydalar vardır.” Buyurmuştur. Anıtkabir için Rasattepe’ye oy verecek olanlar, Atatürk’e olan minnet borçlarını ödeme yolunu tutmuş olurlar!.”
Süreyya Özgeevren’den sonra İçel Milletvekili Emin İnankur söz aldı ve bir anısını anlattı. Emin İnankur, eski bir öğretmendi. Atatürk, onu çok severdi. Ata çok defa onu yanına alır, şehri birlikte gezerlerdi. Yine bir gezide yolları Rasattepe’ye düşmüştü. Atatürk, şehrin buradan seyrettikten sonra Emin İnankur’a dönmüş ve:
‘Bu tepe ne güzel bir anıt yeri!’ demişti.
Emin İnankur’un ve Süreyya Özgeevren’in bu açıklamalarından sonra, Rasattepe’yi beğenenler çoğunluğu sağladılar. Anıtkabir’in Rasattepe’de yapılması, büyük çoğunlukla kararlaştırıldı. Karar, hükümete bildirildi. Rasattepe 15.6.1939’da bedeli ödenerek kamulaştırıldı.
Yarışma
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal’in ebedi istirahatgahının Rasattepe’de inşa edilmesine karar verildikten sonra, 1941 yılında bir yarışma düzenlendi. Yarışmanın amacı, hem ulu önderin görüşlerinin ön planda tutulduğu bir yapının projelendirilmesi hem de onu en iyi şeklide temsil edecek bir yapının ortaya çıkarılması amaçlanmaktı. Yarışmanın duyurulmasıyla birlikte sadece Türkiye’den değil, Almanya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya’dan da katılımlar olmuştur. Yarışmaya toplam 49 adet mimari proje katılmıştır. Tüm bu mimari projeler arasından yarışmayı kazanan ise ‘25′ numaralı proje ile Prof. Emin Onat ve Doç. Orhan Arda olmuştur.
Anıtkabir’in Mimari Gizemi
Mimari açıdan değerlendirildiğinde Anıtkabir’in anıtsal yönünün ağır bastığı, simetrinin önemli olduğu, kesme taş malzemenin ağırlıklı olarak kullanıldığı söylenebilir. Diğer yandan Selçuklu taş işçiliği motifleri ve Osmanlı dönemine ait ögelerin göze çarptığı yapı, 750 bin metrekarelik bir alanı kaplıyor.
Anıtkabir’in yapımında, beton üzerine dış kaplama malzemesi olarak kolay işlenebilen gözenekli, çeşitli renklerde traverten, mozole içi kaplamalarında ise mermer kullanıldı. Heykel grupları, aslan heykelleri ve mozole kolonları vs. kulenin iç duvarlarında Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen beyaz travertenler kullanıldı. Siyah ve kırmızı travertenler tören meydanı ve kulelerin zemin döşemelerinde, sarı travertenler ise zafer kabartmaları, şeref holü dış, duvarları ve tören meydanını çevreleyen kolonların yapımında kullanıldı.
Anıtkabir’in dış cephe duvarlarında Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve Onuncu Yıl Nutku bulunmaktadır. Bu yazıların duvarlardaki yerleri onların oraya konulurken Orhun yazıtlarından esinlenildiğini göstermektedir. Dış cepheden iç cepheye geçtiğimizde ise ‘Şeref Salonu’ olarak adlandırılan alana ulaşılmaktadır. Bu alanın zemin döşemlerinde, tavan alanında ve iç kolon süslemelerinde; yay, ok, yaba, koçbaşı, koç boynuzu, bereket ve kurt ağzı motifleri göze çarpar. Bu motifler de Hun ve Göktürk kurganlarındaki motiflerin birebir aynısıdır.
Anıtkabir’in genel mimarisi Türk mimarlığında 1940-1950 yılları arasındaki “II. Ulusal Mimarlık Dönemi” olarak adlandırılan dönemin özelliklerini yansıtıyor. Bu dönemde daha çok anıtsal yönü ağır basan, simetriye önem veren, kesme taş malzemenin kullanıldığı binalar yapılmıştır, Anıtkabir de bu özelliklere uymaktadır.
Anıtkabir’in yapımı için seçilen Rasattepe’nin yükseltisi 907 metredir. Mustafa Kemal Atatürk’ün kabrinin olduğu nokta ise 905 metredir. Bu iki sayı bizi Atatürk’ün sonsuzluğa gözlerini yumduğu saat olan 9:05’i hatırlatmaktadır.
Anıtkabir’in bulunduğu alana giriş için öncelikle yüksekliği 4 metre olan ve 26 adet basamağı bulunan bir merdiveni aşmanız gerekmektedir. Bu merdiven 14 ve 12 basamak şeklinde bir sahanlıkla iki kısma bölünmüştür. İlk girişte bizi karşılayan basamakların 26 tane olması sembolik olarak 26 Ağustos’taki Büyük Taarruza ithafen yapılmıştır.
26 adet merdiveni aştıktan sonraki 5 basamak ise, Türk ordusu tarafından Yunan ordusunun bozguna uğratıldığı tarih olan 26 Ağustos’tan sonraki ‘5 günü’ simgeler. Merdivenlerin bittiği noktada solda erkek, sağda kadın heykeller vardır ve bu heykeller Türk heykeltıraş Hüseyin Özkan tarafından yapılmıştır.
Merdivenin iki yanında Anıtkabir idarecilerinin kule olarak adlandırdığı birer taş pavyon bulunuyor ve bu yapılar anıtın mimari süslemeyle ilk karşılaştığımız yerler. Detaylarda Selçuklu tarzı mukarnas saçaklar, payanda kemerler, gülbezekler ve kuş evleri bulunuyor. Kulelerin piramit yapıdaki çatıları ile tepelerindeki bronz mızrak uçları, Türkiye kırsal bölgesinde ve Orta Asya’da bugün hala bulunabilen Türki göçebe çadırlarını çağrıştırıyor. Anıtkabir kompleksinde girişteki merdivenlerin iki yanında yer alan iki kulenin dışında sekiz kule daha bulunuyor. Bunların her biri Kurtuluş Savaşı ile ilgili bir temayı temsil ediyor. Kulelerin iç duvarlarına Atatürk’ün kuleye ismini veren temayla ilgili sözleri yazılı. Kulelerin tavanları, abidenin başka yerlerinde de tavanlarda ve zeminde görülen soyut Türk kilim desenleriyle süslenmiş. Kadın ve erkek heykelleri arasından geçip bu ilk iki kuleyi gören ziyaretçi aslanlı yol adlı törensel yola giriliyor
Ziyaretçileri Atatürk’ün huzuruna hazırlamak için yapılmış olan 262 metre uzunluğundaki yolda, 24 arslan heykeli “24 oğuz boyunu” bulunuyor ve aslanların çift olması “birlik ve bütünlüğü”, kedi gibi yatar pozisyonda olmaları ise “barışseverliği” temsil ediyor. Aslanlı yolun taşları, Ata’nın huzuruna çıkanların “başının öne eğik” olması için 5 santimlik çim boşluğu bırakılarak döşenmiş.
Aslanlı yolun bitimde ‘Tören Meydanı’ olarak adlandırılan alana varılmaktadır. Tören meydanı, TBMM ve Ankara Kalesi’nin kesiştiği noktada konumlanmaktadır. TBMM yapısının mozoleye uzaklığı 1920 metredir. Bu uzaklık TBMM’nin kuruluş tarihi olan 1920’ye işaret etmektedir. Bu noktaları düşününce mozolenin konumu mükemmel bir ayrıntıyı bizlere göstermektedir. Mozolenin büyük sütunlarının her biri 19,44 metre yüksekliğe sahiptir. Bu da Anıtkabir’in temelinin atıldığı yıl olan 1944 yılını bizlere hatırlatmaktadır.
Tören meydanından sütunlu mozoleye toplam 42 adet basamaklı merdivene tırmanarak ulaşılmaktadır. 42 basamak bize Atatürk’ün cumhuriyeti ilan ettiğindeki yaşı olan 42 sayısını göstermektedir.
Holün en uzak ucunda Atatürk’ün büyük mermer lahdi, kocaman bir pencere ile çerçevelenmiş olarak durur. Lahit Adana yakınlarındaki Osmaniye’den getirilmiş 40 ton ağırlığında yekpare bir kırmızı mermer bloktan oluşuyor. Atatürk’ün naaşı aslında lahdin hemen altında yer alan kümbet benzeri sekizgen mezar odasında gömülü olduğu için bu mermer kütle onun bedeninin bir simgesi. Zeminin altındaki asıl mezarda Atatürk’ün naşının üstünü örten mütevazı bir mermer levha, etrafında da 81’i Türkiye’nin vilayetlerinden, ikisi de Türkiye dışından gelen toprakla dolu olan toplam 83 pirinç vazo bulunmaktadır.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün boy uzunluğu 1.73 metredir. Onun boyunun uzunluğu olan 1.73 ile mozole sütunlarının yüksekliği olan 19,44’ü çarptığımızda 33,6 sayısı karşımıza çıkar. Bu sayı da Anıtkabir’deki 33 metrelik bayrak direğinin yüksekliğinin belirlenmesinde kullanılmıştır.
Şeref salonunun ölçülerine bakıldığında bir kenarı 32 metre diğer kenarı ise 60 metre uzunluğunda olup toplamda 1920 m² alanı kaplamaktadır. Bu sayı da yine bizi TBMM’nin kuruluş yılı olan 1920’ye götürmektedir.
”Adını Türk tarihine altın harflerle yazdıran büyük şahsiyet sen Türk milletinin kalbinde ebediyen yaşayacaksın.”
Kaynakça:
– Anıtkabir.org
-Seyit Ali ERGEÇ ve Mimar Taha Sergen ERGEÇ’in Anıtkabir’in Şifresi adlı kitabından faydalanılmıştır.
-www.arkitera.com